Son güncelleme 28 Nisan 2024 - 22:54
07 Kas 2015 İlhan KARAÇAY, Köşe Yazarları 0
HABER‘in Ekim ayı sayısının manşeti, ‘AVRUPA TÜRKLERİ CİDDİYE ALINMIYOR‘ oldu.
Genel Yayın Yönetmeni’miz İbrahim Karaman, bizi yine önceden uyardı ve bu başlığa uygun bir yorum yapmamızı istedi.
Karaman’ın konuyu nasıl işleyeceğini bilmiyorum. Ama böyle bir başlığı görünce aklıma ilk gelen şu oldu: Ne zaman ciddiye alındık ki?
Öyle ya, ben de kendimi Avrupalı Türkler’den biri olarak sayıyorum.
Doğrudur, pozisyonum nedeniyle ben çok sıkıntı yaşamadım, horlanmadım, itilmedim, kalkılmadım.
Ama Avrupalı Türkler’den biri olduğum için, Ankara’da alınan veya alınmayan kararlardan ben de zarar gördüm.
Benim ayrıcalığım sadece şuydu: Başkaları haksızlıklar karşısında bağıramıyordu, çağıramıyordu. Ama ben yorum ve haberlerim ile hem bağırıyordum, hem de çağırıyordum.
Avrupalı Türkler, Avrupa’ya göç edişlerinin ardından ya şapkalarıyla veya ellerindeki portatif radyolarla alaya alınmışlardı. Türkiye’ye gittikleri zaman ‘Alamancı‘ diye horlanmışlardı.
Avrupalı Türkler’e önüne gelen bir yafta yapıştırıyordu. En sonunda ‘Gurbetçi’ yaftasını yedik.
Hoş, ne yazık ki ben de ‘gurbetçi’ yaftasını çok kullandım. Tıpkı Avrupa halklarının ‘Gastarbeider’ (Misafir işçi) dediği gibi, Ankara’dakiler de ‘gurbetçi’ demeyi yeğlediler.
Bir zamanlar birileri ortaya çıktı ve ‘Avrupa Türkleri yemesini bilmezler, giyinmesini bilmezler, haliye adabımuaşereti bilmezler’ gibisinden uzun uzun yazdılar. Bu gibi soytarılar anında gerekli tepkiyi gördüler ve susturuldular ama, bu gibi densizler her zaman varoldular.
Bir zamanlar Brüksel’de gazetecilik yaptıktan sonra, büyük bir gazetemizde köşe yazarlığı yapmaya başlayan eski bir dostumuz da feci bir pot kırmıştı. O zaman adını açık bir şeklide yazdığım bu dostu sert bir biçimde eleştirmiştim. Şimdi arşivime bakayım ve o sırada o densiz arkadaşın ne yazdığını ve ne cevap aldığını sizlere hatırlatayım.
Malum yazar, ‘Alamancı’ ve ‘gurbetçi’ olarak anılan Türkler’in bu konudaki şikayetlerine ‘Vız gelir tırıs gider. Bu imajı kendileri yarattılar ‘ diye yazdıktan sonra, şunları eklemişti:
“Dolayısıyla, Avrupa oto mezarlıklarındaki bilumum hurda minibüsleri toplayıp içine balık istifi doluşmalarını; ‘köylüme hediye’ diye de, üçüncü sınıf ‘Kaufhof’ donu denklerini tavana yüklemelerini, sonra, güzergáhtaki cenaze levazımatçılarını zengin ede ede ‘gurbet, sıla, gurbet’ yoluna dökülmelerini anladık diyelim.”
Yazar, yukarıdaki ifadesiyle gurbetçilerin karayolu seyahatlerini ve ucuz eşya almalarını güya tenkit ediyor.
Nasıl mı?
Sadece İstanbul’dan Edirne’ye yaptığı bir yolcuktan sonra gördükleri ile…
Sigara alabilmek için Kapıkule’ye de uzanmış olan yazar, hemen oracıkta uzmanlaşmış ve kara yolculuğunun ne kadar ahmakça bir tercih olduğunu vurgulamaya çalışmış.
Ne yazık ki bunu yaparken de ç u v a l l a m ı ş bu yazar…
Yazar kusura bakmasın ama, bu aşağılayıcı sözleri karşısında ona ‘çüş’ diyenler oldu.
Avrupalı Türk’ü eleştirirken, sırf sigara almak için İstanbul’dan Kapıkule’ye kadar gitme zahmetine katılan bu yazar, nasıl oluyor da yurttaşlarını ucuz ve yırtık don almakla suçluyor.
‘AVRUPA TÜRKLERİ CİDDİYE ALINMIYOR’ iddiamızın kanıtları pek çok.
Taaaa 1970’li yılların başlarından itibaren Avrupa’ya gelen devlet büyüklerimiz ve siyasetçiler, Avrupalı Türkler’i hep‘öğrenmesi gereken cahiller’ olarak gördüler. Güya dertlerini dinledikleri Avrupalı Türkler’in isteklerini sigara paketlerinin üzerine yazdılar ve sonra attılar.
Ankara, Avrupalı Türkler’in isteklerinin hemen hemen tamamını duymazlıktan geldi ve hiç bir şey yapmadı. Bu sorun ve istekleri şimde yeniden sıralamanın bir yararı olmayacak.
50 yıldır ülkemizi dövize boğan Avrupalı Türkler’in değeri hiç bilinmedi.
Şimdi, 50 yıldır Türkiye’deki yöneticilerimizi seçme fırsatı verilmeyen Avrupalı Türkler, bu seçme fırsatından yararlanabiliyorlar. Geçtiğimiz 7 haziranda yapılan genel seçimler için yaşadıkları yerlerde oy kullanma hakkını elde eden Avrupalı Türkler, 1 Kasım 2015’te yapılacak genel seçimlerde de oy kullanabilecekler.
Ama ne yazık ki bu durum da tıpkı eskisi gibi bir göz boyamaktan ibaret. Zira Avrupalı Türkler’in oyları istenildiği gibi değerlendirilmiyor. Avrupalı Türkler’e bir seçim bölgesi verilmediği gibi, seçilme şansı da verilmiyor.
İşte, Avrupalı Türkler şimdi kendilerine bu şansı tanıyacak olan partileri seçebilmeli ve ilk uyarılarını yapmalılar. Tabii ki bu da zor bir durum. Zira bu konuda hiçbir partinin programında yer almadı. Avrupalı Türk, oyunu kullanmadan önce siyasi partilere uyarı mesajlarını göndermeliler.
HABER Gazetesi’nin ekim sayısı için yaptığım yukarıdaki yorumumda, Avrupalı Türklere hakaret eden bir yazardan söz ettim. İşte o yazarın yazdıkları ve buna tepkileri aşağıda sunuyorum.
Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni dostumuz Ertuğrul Özkök, yazar yaratmakla ünlü bir yöneticidir. Nasıl ki, 1975’te Rotterdam’da şantöz-dansöz olarak izlediğimiz Pakize Suda’yı ünlü bir yazar (!) yaptıysa, göreve geldiği ilk yılda, Bruksel’de muhabirlik yapan Hadi Uluengin’i de yazar yapmıştı. Özkök’ün Türkiye’deki yazar kadrosunu zenginleştirmesi tabiiki olumlu bir gelişmeydi. Brüksel’de haber peşinde koşan bir arkadaşımızın Hürriyet’e yazar olması tabiiki hepimiz için sevindirciydi.
Hadi Uluengin ile tanışırdık ama bir dostluğumuz olmadı. Giyimi, kuşamı, hareketleri ile bir ayrıcalık sergilerdi Uluengin. Kendisini kıskanmazdık ama ona ‘aristokrat’ lakabını da takmıştık. Hürriyet’teki yazıları ile de aristokratlığını sürdürdü Uluengin. Yazdıkları sanki başka bir dildendi. Belki kendisinden başka çok az kimse onun yazdıklarını tam olarak anlayabilirdi. Yazdığı hiç bir yorum gündem yaratmadı. Ne sabuna, ne suya dokunan ayrıcalıklı bir aristokrat dili kullanır Uluengin.
Her şeye rağmen Hadi Uluengin’i zorla da olsa okumaya çalışırız. 31 Ağustos 2004 tarihli yazısına ‘Gurbetin kapısı’ başlığını koyunca, onu dikkatle okumak mecburiyetinde kaldık.
Bugüne kadar hep pahalı sanatçılardan, yazarlardan, filmlerden, romanlardan ve aristokratlardan söz eden Uluengin, nasıl olmuş da gurbetçilerden söz etmişti. Merak ettik ve dikkatle okuduk.
Keşke okumaz olsaydık.
Hadi Uluengin, gurbetçilerin karayolu seyahatlerini tenkit ediyor.
Nasıl mı?
Sadece İstanbul’dan Edirne’ye yaptığı bir yolcuktan sonra gördükleri ile…
Sigara alabilmek için Kapıkule’ye de uzanmış olan Uluengin, hemen oracıkta uzmanlaşmış ve kara yolculuğunun ne kadar ahmakça bir tercih olduğunu vurgulamaya çalışmış.
Ne yazık ki bunu yaparken de ç u v a l l a m ı ş Uluengin.
Karayolu seyahatnin yanlışlığını izah etmeye çalışırken, anadolu insanına hakaret etmeyi de ihmal etmemiş olan Uluengin, insanlarımızın eşe dosta götürdüğü manevi yönden çok pahalı olması gereken hediyelere de dil uzatmış ve şöyle yazmış: “Dolayısıyla, Avrupa oto mezarlıklarındaki bilumum hurda minibüsleri toplayıp içine balık istifi doluşmalarını; ‘köylüme hediye’ diye de, üçüncü sınıf ‘Kaufhof’ donu denklerini tavana yüklemelerini, sonra, güzergáhtaki cenaze levazımatçılarını zengin ede ede ‘gurbet, sıla, gurbet’ yoluna dökülmelerini anladık diyelim.”
Uluengin kusura bakmasın ama, bu aşağılayıcı sözleri karşısında ona ‘çüş’ diyenler oldu.
Değerli okurlarım, ben şahsen gurbetçinin karayolu çilesini yerinde saptayabilmek için son üç yıl arka arkaya otomobil yolculuğu yaptım ve yaşadıklarımı yazdım. Ben de yurttaşlarıma karayolunu tercih etmemelerini tavsiye ettim. Ama bu tavsiyeyi yaparken de edepli davrandım.
Yollarda neler olup bittiğini görme zahmetine katlanmadan, gazetelerden okudukları ile yetinerek yorum yazan Uluengin’in edepsiz davranıp davranmadığına, aşağıdaki yazısını okuyarak siz karar verin lütfen.
EN feráh Sinan kubbesinin sükûnetini aramaya, geçende Edirne’ye gitmiştim.
Tiryákisi olduğum cigaralar bittiğinden de, belki ‘free shop’larda vardır umuduyla, hazır oraya kadar gelmişken bir de Kapıkule’ye uzanayım dedim.
Bulamadım ama, TIR kamyonları hariç sınırın bomboş olmasına sevindim.
* * *
SEVİNDİM, zira sanmıştım ki, Balkan arbedesinden beri E-5’i terk edip ayaklarını uçağa alıştıran‘gurbetçiler’, savaş bitince tekrar eski göçebe adetine döndüler.
Sanmıştım ki, izin vakti geldi miydi, Fransa Lyon’undan veya Felemenk Utrecht’inden çelik kuşa kurulup, üç saat sonra ‘anavatan’a inmek ‘lüks’ünü kanıksadılar.
Sanmıştım ki, o üç saat yerine üç gün boyunca hem bizzat kendilerini yollarda helák etmek, hem de aynı yollarda başkalarını ‘fitil etmek’ rezaletini artık unuttular.
Sanmıştım ki, ‘araba sevdası’ndan bir türlü vazgeçemiyorlarsa, İtalya’dan feribota binip, güvertenin püfür püfür Akdeniz havası ve kamaranın mışıl mışıl ‘sıla rüyası’, Çeşme’ye, İzmir’e, İstanbul’a böyle rahat bir yolculuk ertesinde ulaşıyorlar.
Yani sanmıştım ki ve sevinmiştim ki, ‘Alamancı’lar artık ‘Alamancı’ değildir.
* * *
YANILMIŞIM ve de hevesim kursağımda kaldı.
Demek ben hududa gittiğimde henüz Ağustos’un ‘avdet vakti’ gelmemişti ki, aradan birkaç gün geçti, gazetelerde çarşaf çarşaf haberler çıkmaya başladı.
‘Kapıkule’de izdihamdan geçilmiyor?’
‘Türkiye’den Avrupa’ya dönen ‘gurbetçiler’ sınırda saatlerce bekliyor.’
Bu arada da, aynı ‘gurbetçiler’in ağzından ‘orada ‘yabancı’ diye, burada ise ‘Alamancı’ diye dışlanıyoruz’ türünden‘serzeniş’ röportajları yayınlanıyor.
Dobra dobra söyleyeyim, vız gelir, tırıs geçer ve kendi düşen ağlamaz.
‘Gurbetçi’ler, nam-ı diğer ‘Alamancı’lar karayolundaki sınır kalabalığından ve ‘anavatan’daki Türklerin‘küçümsemesi’nden yakınıyorlarsa, umurumda değil.
* * *
BAŞTA belirttim, uçağa binsinler. Olmadı, feribot aktarmalı gidip gelsinler.
Kimse onları üç bin kilometre yolu kelle koltukta; üstelik, başkalarının kellesini de götüren bir ‘şoför performansı’yla, aynı anda ‘kavimler göçü’ne zorlamıyor.
Hadi, eskiden ‘yeni Alamancı’ydılar ve de Türkiye’nin ‘kıtlık dönemiydi’.
Dolayısıyla, Avrupa oto mezarlıklarındaki bilumum hurda minibüsleri toplayıp içine balık istifi doluşmalarını; ‘köylüme hediye’ diye de, üçüncü sınıf ‘Kaufhof’ donu denklerini tavana yüklemelerini, sonra, güzergáhtaki cenaze levazımatçılarını zengin ede ede ‘gurbet, sıla, gurbet’ yoluna dökülmelerini anladık diyelim.
Ama, artık o devirler çoktaan bitti.
* * *
EVET bitti ve kendileri acenteden gıcır otomobil çekecek kadar zenginleştiler.
Türkiye’de ise şimdi yok, yok. Hele hele, defolu don hediyeye hiç ihtiyaç yok.
O halde, kabin tuvaletine ‘tünememek’ ve dönüş bagajında tarhana çuvalını bağlamak kaydıyla, kurulun uçağa ve paşa paşa seyahat edin yahu. Daha da ucuz…
Ama eğer mutlaka vasıta istiyorsanız, ‘anavatan’ın en ücra havaalanlarında bile kredi kartıyla emrinize amade gelen otomobilleri kiralayın. Biraz paraya kıyıverin.
Sen sağ, ben selámet, başka bir yazıda enine boyuna irdeleyeceğim o ilkel ve o köhne ‘gurbetçilik’ten bir nebze kurtulabilmek için, bu, zorunlu bir ‘başlangıç’tır.
Orada ve burada dışlanan ‘Alamancılık’tan sıyırtabilmenin ‘ilk’ aşamasıdır.
Bol ticari TIR ve bol sınır otosu hariç, ‘anavatan’ tenha Kapıkule’yle sevinir.
Uluengin’in, gurbetçiye tepeden bakan bu yazısının devamı da varmış.
Dileriz bundan sonraki yazısında, gurbetçilerin dostlarına aldığı hediyelere
‘yırtık don’ (defolu don) deme aristokratlığından da vaz geçer.
Bugüne kadar yazdığı hiç bir yorum ile gündem oluşturamayan Hadi Uluengin, şimdi gündem oluşturmayı başardı. Ama bu gündem ona çok pahalıya patlayacak.
Bir meslaktaş olarak ona ancak şunu söyleyebilirim:
Geçmiş olsun Uluengin !!!
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, çevreci, yüksek teknolojilerle donatılmış, 420 yolcu kapasiteli, yüzde 100 elektrikli metrobüsün test sürüşüne tanıklık etti. Test […]
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki Spor İstanbul tarafından düzenlenen Türkiye İş Bankası 19. İstanbul Yarı Maratonu, rekor bir katılımla yapıldı. […]
Küçükçekmece ilçesi, Fatih Mahallesi’nde bulunan Menekşe Sahil Parkı’nda yaşanan ölüm olayıyla ilgili soruşturma başlatıldı. İBB Park Bahçe ve Yeşil […]
Elektrik Kontrol ve Kumanda Panosu Sektöründe Faaliyet Gösteren Bazı Teşebbüsler Hakkında Soruşturma Açıldı Güç ve dağıtım transformatörü sektöründe faaliyet […]
Rekabet Kurulu, atık kağıt geri dönüşümü alanında faaliyet gösteren teşebbüslerin, atık kağıt ihraç etmek isteyen teşebbüslere ihracat için gerekli belgenin […]
Milliyetçi Sol Parti (MİLLİ SOL) Genel Başkanı Hüseyin Alpay el değiştiren belediyelerde işten çıkarmalar yaşandığını ve taşeron işçilere kadro verilmesi […]
DEM PARTİ Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, TBMM’de yaptığı basın toplantısında 9. Yargı Paketine yönelik görüşlerini dile getirdi. 8. […]
“Denizli ittifakı, Türkiye ittifakı kazandı” CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Bülent Nuri Çavuşoğlu’nu ziyaret etti. CHP […]
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 1001 – ‘Cumhuriyetimizin 100. Yılı Özel Çağrısı’na yapılan başvurular neticesinde destek almaya hak […]
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Çekmeköy Belediye Başkanı Orhan Çerkez’e tebrik ziyaretinde bulundu. İmamoğlu, Çekmeköy Belediyesi girişinde alkışlarla karşılandı. Çerkez’e hayırlı […]
17 Nis 2024 0
Eylül Aşkın Türkiye Haber Portalı’nda hazırlayıp...07 Kas 2021 0
AK Parti Denizli Milletvekili, TBMM Plan ve...24 Nis 2021 0
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın babası Rüstem Tatar...10 Ara 2020 0
Cumhurbaşkanı Tatar: “Türkiye’nin güçlü...05 Ara 2020 0
—-Birinci Bölümün DEVAMI—-...28 Nis 2024 0
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, çevreci, yüksek teknolojilerle donatılmış, 420 yolcu kapasiteli, yüzde 100 elektrikli metrobüsün test sürüşüne tanıklık etti. Test […]